12/18/2015

SICAK UYGULAMALARIN ETKİLERİ VE UYGULANMAMASI GEREKEN DURUMLAR

Sıcak Uygulamalar

  Ø  Sıcak uygulama, hasta olan organ veya bedenin bir bölgesi üzerine veya tamamına sıcaklık veren bir maddenin veya bir aracın uygulanmasıdır.
Ø  Sıcak uygulamaların kullanımını anlamak için; bunun vücuda etkilerini anlamak gerekir. bu nedenle sıcağın etkileri şunlardır;
Ø  Vücut ısısının artmasını sağlar.
Ø  Kan damarları vazodilatasyona geçer ve bölgedeki kanlanma artar. Buna hiperemi denir.
Ø  Hücre ve dokulara daha çok O2 ve besin gider.
Ø  Metabolizma hızlanır.
Ø  Çizgili ve düz kasları gevşetir. Böylece, düz kasların kasılmasından ileri gelen spazm ve
Ø  bundan doğan ağrıları (böbrek, safra kesesi ve bağırsak ağrıları) giderir.
Ø  Kanın viskozitesinde (akışkanlığı) azalma ve lökositlerin yapımını sağlayarak kapiller
Ø  permaabilitenin artmasını sağlar. Böylece besin artıklarının uzaklaştırılması kolaylaşır.
Ø  İyileşmeyi hızlandırır.
Ø  Sedatif etkiye sahiptir, yorgunluğu giderir.
Ø  İlaçlara ihtiyacı azaltır. Analjezik, antienflamatuar, antispazmatik ajanlara olan ihtiyacı
Ø  azaltır. Antibiyotik ihtiyacını azaltır, yüzeysel enfeksiyonların tedavisinde etkilidir.
Ø  Abselerin olgunlaşmasını sağlar. 


v  Sıcak uygulama; romatizma, artrit, göğüs, boyun, böbrek, safra kesesi, bağırsak ağrılarında, sinüzitte, mesaneyi boşaltmak için, flebitte, panariste, dismenorede, enfekte dokularda, periferik dokuların iskemisinde, bakteriyel konjektivit de faydalıdır.


v  Baş ağrısı, kötü huylu tümörlerin varlığında (malign), travmaların akut dönemindeki kanamalarda, rüptüre neden olabilecek olan enflamasyonlarda sıcak uygulama kesinlikle uygulanmaz.



SICAK SOĞUK UYGULAMA YÖNTEM VE ÇEŞİTLERİ

SICAK  UYGULAMALAR

Kuru Sıcak Uygulamalar Yaş Sıcak Uygulamalar

*Lokal Kuru *Genel Kuru *Lokal Yaş *Genel Yaş


Lokal Kuru Sıcak Uygulamalar
*Isı Lambası
*Termofor

Genel Kuru Sıcak Uygulamalar
*Elektirikli Battaniyeler

Lokal Yaş Sıcak Uygulamalar
*Kompres Yöntemi
*Sitz (Oturma=Küvet) Banyosu
*Daldırma Banyoları

Genel Yaş Sıcak Uygulamalar
*Çarşaf Yöntemi


SOĞUK  UYGULAMALAR

Kuru Soğuk Uygulamalar Yaş Soğuk Uygulamalar

*Lokal Kuru *Genel Kuru *Lokal Yaş   *Genel Yaş


Lokal Kuru Soğuk Uygulamalar
*Buz Kesesi / Eldiven

Genel Kuru Soğuk Uygulamalar
*Hipotermi Battaniyeler

Lokal Yaş Soğuk Uygulamalar
*Soğuk Yaş Pansuman Yöntemi

Genel Yaş Soğuk Uygulamalar
*Kompres Yöntemi
*Çarşaf Yöntemi

12/17/2015

SICAK VE SOĞUK UYGULAMALAR

SICAK VE SOĞUK UYGULAMALAR

Sıcak ve soğuk uygulamalar tedavi amacı ile lokal veya sistemik olarak uygulanır. Doku ısısında bir değişiklik oluşturur. Hastanın bedeninin bir bölgesine ya da tamamına uygulanır. Sıcak ve soğuğa yanıtlar uygulamanın şekline ve süresine, uygulanan ısının derecesine, vücudun etki yüzeyine ve doku durumuna göre değişir. Sağlık kuruluşlarında tedavi edici amaçla yapılan sıcak ve soğuk uygulamaların önemli bir bölümü hemşirelik işlevleri arasında yer almakta ve genellikle hekim istemi gerektirmektedir. Sıcak ve soğuk uygulamalar fiziksel etkenlerdir. Sadece hastanede değil halk arasında da uygulanabilir. Uygulamalarda dikkatli olunmazsa donmalar, yanmalar, irritasyonlar görülebilir. Bu yüzden uygulamada kullanılacak olan ısıların derecelerinin bilinmesi gerekir ki; bunlar şöyledir;
            Sınıflandırma                                                                       Isısı
            Çok sıcak                                                                      46 ºC – 52 ↑ ºC
            Sıcak                                                                           36.6 ºC –   45  ºC
            Ilık                                                                             33.8 ºC – 36.6 ºC
            Ilığa yakın                                                                   26.6 ºC – 33.8 ºC
            Soğuğa yakın                                                                  18 ºC – 26.6 ºC
            Soğuk                                                                            15 ºC –    18 ºC
            Çok soğuk                                                                   14 ↓ ºC

         Deri sıcak ve soğuğa karşı tepki gösteren kan damarları, lenf damarları ve sinirlerden zengin bir özelliktedir. Derinin yüzey ısısı yaklaşık 34 ºC’dir ve sıcak ve soğuk reseptörler ısı değişimine karşı duyarlıdırlar. Isının sıklıkla değişmesi bu duyarlılığı azaltır. Isı reseptörleri, vücudun farklı alanlarına yayılmıştır. Soğuk reseptörler sıcak reseptörlere kıyasla yüzeye daha yakındır.
         Vücut ısısını sabit tutan kortexdeki hipotalamusda termo-regüler merkez vardır. hipotalamusun ön kısmı vücut ısısını düşürür, arka kısmı yükseltir. Isı kaybı ışınlama, iletim ve buharlaşma yollarıyla gerçekleşir.
           Vücudun sıcak ve soğuğa karşı toleransı aşağıdaki faktörlere göre değişiklik gösterir;
1.  Kişisel özellikler, alışkanlıklar.
2.  Yaş; yenidoğan, bebekler ve yaşlılar aşırı sıcak ve soğuğa karşı daha duyarlıdırlar.
3.  Derinin genel durumu, duyarlılığı; rengi açık tenli kişilerin damarları daha yüzeyde
olduğu için daha duyarlıdır.
4.  Fiziksel durum; dolaşım ve sinir sistemi bozuklukları, koma vs. durumlarda tölerans
azalır, aşırı ısı hissedilmeyebilir.
5.  Uygulanacak yöntem ve süresi; yaş uygulamaları ısı daha çabuk yayıldığı için daha iyi
tölere edilir, süre uzadıkça tölerans azalır.
6.  Uygulanan alanın genişliği; alan genişledikçe tölerans azalır.
Derinin ince ya da kalın olması; ayak tabanlarının töleransı yüksektir. 

12/06/2015

ENFEKSİYON KONTROLÜ

ENFEKSİYON KONTROLÜ
Çevremizde doğal olarak bulunan mikroorganizmaların bireyden bireye ve bir ortamdan diğerine yayılımını engellemek sağlık elemanlarının başlıca ilgi alanıdır. Ayrıca mikroorganizmaları kontrol altında tutarak, güvenli bir çevre oluşturmak yalnızca sağlık personelinin değil, toplumdaki herkesi yakından ilgilendiren önemli bir konudur.

KONU İLE İLGİLİ BAZI TANIMLAR
Enfeksiyon: Hastalık yapıcı mikroorganizmanın, bir canlıya girerek, herhangi bir dokuda yaşama, beslenme ve çoğalmasını sağlayacak şekilde yerleşmesi durumudur. Enfeksiyon kelimesi, halk arasında yangı, iltihap, bulaşma şeklinde kullanılmaktadır.
Asepsi: Hastalık yapan mikroorganizmaların yokluğu, enfeksiyonunun olmamasıdır.
Kontaminasyon: Bazı eşyaların üzerinde mikroorganizmaların bulunması veya çoğalması olayıdır. Kısaca kirlenme∕kirlilik demektir.
Virülans: Mikroorganizmaların hastalık yapma şiddetidir.
İnkübasyon Periyodu: Mikroorganizmaların vücuda girişinden hastalığın meydana gelmesine kadar belirli bir sürenin geçmesi gerekir. Bu süreye inkübasyon periyodu denir. Bu süre genellikle 1-2 haftayı kapsar ama mikroorganizmanın türüne göre değişiklik gösterebilir.
Patojen: Hastalık yapan mikroorganizmalardır.
Nonpatojen: Hastalık yapmayan mikroorganizmalardır.
Portör: Taşıyıcı mikroorganizmalar ya da canlılardır.

1/03/2015

Forseps Kullanımı

 Forseps Kullanımı: Eller steril olmadığına göre, steril olan araçlara ya eldiven giyerek ya da steril forseps (pens) kullanarak sterilite sağlanmış olur.
Forseps 2∕3’si dezenfaktan madde dolu olan cam kavanoz içerisinde durur. Kavanoz ve forsepsin birbirine uygun büyüklükte olmalıdır. Kavanozun içerisinde sadece bir tane forseps bulunmalıdır. Forseps, kavanozdan çıkarken uçları kavanoza değmemelidir, aksi takdirde kontamine olur. Forseps kavanozun içerisinden alındıktan sonra hafifçe silkelenmelidir. Forseps, bel düzeyinin üstünde, görüş alanı içerisinde tutulmalı, üzerine öksürüp, konuşulmamalıdır. Forseps elimizde iken 45º’den yukarı olmamalıdır. Forsepsin ucu yukarı doğru çevrilirse, uçtaki dezenfektan solüsyon ele veya forsepsin sapına değerek kontamine olur. Forseps kullanıldıktan sonra uçları birleştirilerek kilitlenmeden kavanozun içine konur. Eğer kilitlenirse uçların iç yüzü solüsyona temas edemeyeceğinden dezenfekte olmaz. Forseps kavanozunun içerisine pamuk, spanç gibi maddeler konmamalıdır. Bunlar dezenfektanları inaktive eder.
Steril Eldiven Giyme: Kirli materyallere dokunulacağı zaman steril olmayan, yara bakımı veya cerrahi asepsi ilkelerini gerektiren işlemler yapılacağı zaman steril eldiven kullanılmalıdır.

Hemşire, varsa alyansını çıkardıktan sonra (yüzük eldiveni yırtar) ellerini iyice yıkar ve kurular. Eldiven paketini açar. Bir eliyle öbür elin eldiveninin kıvrılmış olan kısmından tutar. Diğer elinin parmaklarını içeriye doğru kaydırır. Eldiveni kıvrık olan kenarından tutup çekerek elini yerleştirir. Bu sırada eldivenin bir kısmını kirletmemeye ve bilek kısmını kıvrık bırakmaya dikkat etmelidir. Eldivenli elin parmaklarını öbür eldivenin kıvrılmış olan bilek kısmının altından kaydırır ve eldivensiz elinin parmaklarını içeri sokarak yukarı çeker. Eldiveni kullandıktan sonra kirli kısımlar içeride kalacak şekilde eldivenleri ellerinden çıkarır.

El Yıkama Yöntemleri

El  Yıkama  Yöntemleri

-Sosyal El Yıkama: Su ve sabun kullanılarak, el ve bileklerin, 30-60 saniye süre ile yıkanmasıdır.
v  Yemeklerden önce ve sonra
v  Tuvalete girmeden önce ve sonra
v  Hastaya temastan sonra
v  İlaçları vermeden önce ve sonra
v  Eller her kirlendiğinde

-Hijyenik El Yıkama: Su, sabun ve antiseptik bir solüsyon  kullanılarak, el ve bileklerin, en az 1 dakika süre ile yıkanmasıdır.
v  Göreve başlamadan önce ve sonra
v  Kontamine olmuş bir malzemeye dokunduktan sonra
v  Enfeksiyona yatkın kişilerin odasına girmeden önce
v  Aseptik teknik kullanmanın gerekli olduğu herhangi bir işlemden önce ve sonra

-Cerrahi El Yıkama: Antiseptik bir solüsyon kullanılarak, el ve dirseklerin, en az 2-3 dakika süre ile yıkanması ve fırçalanmasıdır.
  • Cerrahi ekipteki kişilerin girişimden önce yaptıkları el yıkama yöntemidir.

Eller yıkanırken el değmeden açılan (ayak pedalı ya da elin musluğun altına gelmesiyle açılan) musluklar idealdir. Eğer bunlar yoksa musluklar kağıt havlu ya da tuvalet kağıdı ile açılıp kapatılmalıdır. 

Sosyal ve hijyenik el yıkama işleminden sonra ellerin;
v  Elektrikli cihaz ile,
v  Tek kullanımlık kağıt havlu ile,
v  Her birey için ayrı havlu ile,
v  Dönekli kumaş ile kurulanması mümkündür.


Cerrahi el yıkama işleminden sonra eller;
          v  Ancak steril bir kompresle kurulanabilir.


Cerrahi  Asepsi (Steril  Teknik): Herhangi bir yerde ya da araç-gereçte bulunan mikroorganizmaların yok edilerek hasta bireye geçişini önlemektir. Ameliyathane ve doğum odalarında çok kullanılır. Örneğin; ameliyat sırasında cerrahi hemşiresinin giydiği steril gömlek ve eldiven hastanın hemşireden mikrop kapmasını önler.

Amaç: Karşıdaki hasta bireyi korumaktır.

Cerrahi Asepsi İlkeleri;
1. Steril bir cisim sadece steril olan bir cisme değebilir. Steril olmayan bir cisme değerse kontamine olur.
2. Steril bir bohça veya paketin dışı steril değildir. Açarken önce kendimizden uzak taraftan başlamalıyız.
3. Steril cisim bel düzeyinin üzerinde tutulmalıdır. Cisim görüş açısı içerisinde olmazsa kazara kontamine olabilir.
4. Steril alan veya cisim üzerine doğru konuşmaktan, öksürmekten, hapşurmaktan ve üzerinden eli, kolu geçirmekten kaçınılmalıdır.
5. Steril alandan uzaklaşılmaz ve ona sırt dönülmez.
6. Gerektiğinde kuru steril forseps kullanılmalıdır.
7. Cildin içerisine yerleştirilecek bütün malzemeler steril olmalıdır.
8. Steril alan veya cisim üzerine herhangi bir sıvı sıçratılmaz.
          9. Eğer sterilizasyonunun en ufak bir şüphe varsa, cisim kontamine kabul edilmelidir. 

ASEPSİ TIBBİ ASEPSİ VE İLKELERİ

      ASEPSİ
Kelime anlamı “mikropsuz” olan asepsi, mikroorganizmaların üremelerini ve bulaşmalarını önlemeye ya da öldürmeye yönelik işlemleri içerir. Kısacası, hastalık yapan mikroorganizmaların yokluğu, enfeksiyonun olmamasıdır.
Asepsi, dezenfeksiyon, sterilizasyon ve antiseptik uygulamalarla sağlanır. 

Antisepsi: Canlı doku üzerinde veya içinde patojen mikroorganizmaların üremelerinin durdurulması ya da öldürülmesi sürecidir.

Asepsi, tıbbi ve cerrahi asepsi olmak üzere ikiye ayrılır;

Tıbbi  Asepsi (Temiz  Teknik): Patojen mikroorganizmaların hasta bir bireyden başka bir bireye ya da bir yerden başka bir yere geçmesini engellemektir. Bunu sağlamak için çeşitli yöntemlerden yararlanılabilir; toz alma, elektrik süpürgesiyle temizlik, yıkama, kaynatma vs..

Amaç: Sağlam olan bireyi, kendimizi korumaktır.


Tıbbi Asepsi İlkeleri;
1.      Eller sık sık yıkanmalı.
2.      Kirlenmiş materyali çevreye zarar vermeden yok etmeli.
3.      Kirli çarşaf ve eşyayı, üniformalara dokundurmadan taşımalı.
4.      Herhangi bir bakım aracını temizlerken, kendi üstüne ve etrafa sıçratmamalı.
5.      Yatak yapma, çarşaf değiştirme gibi işlemler sırasında toz kaldırmadan çalışmalı.
6.      Bakım işlemleri en az kirli alandan en kirli alana yönelik olmalı (Bu şekilde kirli bölgenin pisliği temiz bölgeye taşınmamış olur).
7.      Klinik içinde temiz araçların saklandığı bir yer olmalı, bu alanla araçların temizlendiği alan arasında uzaklık olmalı.
8.      Hastaların bakımında kullanılan sürgü, böbrek küvet vs. gibi eşyalar kesinlikle döşemeye konmamalı, boşaltıldıktan sonra temizlenerek yerine kaldırılmalı.
9.      Saçlar sık sık yıkanmalı, ya kısa kesilmiş olmalı ya da toplanmış olmalı. Üniforma kısa kollu olmalı. Tırnaklar kısa ve pürüzsüz olmalı. Mikroorganizmaların yerleşmesi, üremesi çok kolay olduğu için mücevher takılmamalı. Hastaların öksürük, hapşırık ve solunumu ile yüz yüze gelinmemeli.

Hastane enfeksiyonlarının önlenmesinde en önemli ve en basit uygulama, su ve sabunla, gerektiğinde de antiseptik bir solüsyonla ellerin yıkanmasıdır. Eller çapraz bulaşmada önemli bir etkendir. Yapılan araştırmalar sonunda ellerdeki bakterilerin en çok tırnak altında, parmak aralarında ve avuç içindeki derin çizgilerin içinde bulunduğu tespit edilmiştir. Hastane dışında bulunan kişilerin ellerindeki bakteri oranı % 6 iken, sağlık personelinin ellerinde bu oran % 60-70’dir.

HASTANE ENFEKSİYONLARI (NAZOKOMİYAL ENFEKSİYON)

   HASTANE  ENFEKSİYONLARI (NAZOKOMİYAL ENFEKSİYON)
Hastane enfeksiyonları hasta hastaneye yattığı gün ortaya çıkmaz. En erken 48-72 saat içerisinde görülebileceği gibi hasta taburcu olduktan sonra da ortaya çıkabilir.
Floronce Nightingale, büyükşehir hastanelerinde yatan hastalardaki mortalitenin (hastalanma oranı), hastane dışında tedavi edilen aynı hastalığa sahip olan hastalarınkinden çok daha yüksek olduğu fark etmiştir.
DSÖ, dünyada her yıl ortalama 190 milyon bireyin hastaneye yattığını, bunların         % 5’inin de hastane enfeksiyonlarına yakalandığını ve hastaların hastanede kalış sürelerinin ortalama yedi gün daha uzadığını bildirmiştir.
Hastane enfeksiyonlarının % 95’i bakteri kaynaklıdır. Özellikle son yıllarda virüs ve mantarlar da hastane enfeksiyonlarına yol açmaktadır.

Yapılan araştırmalara göre en sık görülen hastane enfeksiyonları şunlardır;
1.      Üriner sistem enfeksiyonları
2.      Cerrahi yara enfeksiyonları
3.      Solunum yolu enfeksiyonları vs..

Hastane enfeksiyonları hastanın daha uzun süre hastanede kalmasına, bu yüzden hem hasta hem de hastane açısından büyük ekonomik ve iş gücü kaybına neden olmaktadır.

Hastane enfeksiyonlarının kaynakları ve bulaşma yolları iki şekilde olur;

1.Endojen Kaynaklı; Hastanın derisinde, ağız, burun, boğaz ve bağırsak boşluklarında, varsa enfekte yaralarından taşıdığı mikroorganizmalar enfeksiyonu oluşturur. Yani mikrobik yayılım hastanın enfekte dokusundan sağlam dokusuna doğru gerçekleşir.
2.Ekzojen Kaynaklı (Çaprak Bulaşma); Servisteki diğer hastalar, hastane personeli, refakatçi ve ziyaretçiler enfeksiyon oluşturabilir.
3.Karışık Bulaşma; Hastada yukarıdaki her iki yolla enfeksiyonun oluşmasıdır.

Hastane enfeksiyonlarının oluşması ve yayılmasında hastanın kendi durumu (vücut direnci vs.), tozlar ve sağlık personeli önemli faktörlerdir.
            Hastane enfeksiyonlarının % 20-50’si önlenebilecek niteliktedir. Bu enfeksiyonların önlenmesiyle insan sağlığı korunmuş olacaktır.
            Hastane enfeksiyonlarının önlenmesinde; aseptik teknikler, bağışıklama, izolasyon, antibiyotik kullanımı gereğinde hep birlikte kullanılan, gereğinde bir ya da birkaçına başvurulan yöntemlerdir.
            Enfeksiyonları önlemede aseptik tekniklerin önemi, mikroorganizmaların varlığının bilinmediği yıllarda, bugünkü anlamda olmasa da vurgulanmış ve günümüzde kazandığı anlama ulaşıncaya değin ilginç bir tarihsel gelişim izlemiştir. Büyük İskender’in askerlerini çıkartıları ile bulaşmadan korumak için, kamp yerini her gün değiştirdiği, ordunun içme suyunu kaynattırdığı ve hayvan çıkartılarını gömdürdüğü bilinmektedir. Hipokrat, yaralının ve cerrahların ellerinin kaynamış su ile yıkanmasının yara tedavisinde önemli olduğunu savunmuştur.
            Sonuç itibariyle; 1850-1900 yılları arasında sağlık personeli aseptik teknikleri uygulamışsa da, II. Dünya Savaşı’ndan sonra yeterince eğitilmemiş sağlık personelinden yararlanılırken, penicilin ve antibiyotiklere güven ve yoğun kuralsız kullanımı ile asepsi ilkelerinden uzaklaşılmıştır. Mikroorganizmaların antibiyotiklere karşı direnç kazanması nedeniyle aseptik tekniklerin göz ardı edilmesi şimdiki sonuçlara neden olmuştur.

1/02/2015

Enfeksiyon Belirti ve Bulgları

Enfeksiyon Belirti ve Bulguları;
  • Ateş                                       &Lenf nodüllerinde şişme
  • Bulantı ve kusma                  &Lökosit sayısı 5000-10.000⁄mm3’den yüksek olması
  • İştahsızlık                              &Sedimantasyon sayısının 5-15 mm/h’den yüksek olması
  • Halsizlik                                &Demir seviyesinin 60-90 g∕dl’den düşük olması

ENFEKSİYON RİSKİ OLUŞTURAN DURUMLAR

Enfeksiyon Riski Oluşturan Durumlar

  • Cilt bütünlüğünün bozulması
  • Organizmanın ilk korunma hattının savunma yetersizliği
  • Beslenme durumu (malnütrisyon, dehitratasyon vs.)
  • İnvazif girişimler (intra venöz, üriner vs kateter uygulaması, drenaj, ameliyat vs)
  • Kontamine (kirli) malzeme
  • Yaş (uç yaşlar; bebekler, yaşlılar)
  • Kronik hastalıklar (diyabet, kalp, hipertansiyon vs.)
  • Hastanede uzun süre kalma
  • Radyasyon (kemik iliği depresyonu--baskılanması)
  • Kemoterapi (kemik iliği depresyonu) vs.

ENFEKSİYON ZİNCİRİ

      ENFEKSİYON ZİNCİRİ

Bir enfeksiyonun ortaya çıkması enfeksiyon süreci döngüsünün tamamlanmasıyla gerçekleşir. Enfeksiyon zinciri de denilen bu döngü altı aşamalıdır.

1.      Enfeksiyon ajanı          (Etke--Mikroorganizma)
2.      Kaynak                         (Konakçı--Rezerv)
3.      Çıkış Kapısı                 (Konakçıdan Çıkış)
4.      Taşınma Yolu              (Yeni Konakçıya Taşınma)
5.      Giriş Kapısı                 (Yeni Konakçıya Giriş)
6.      Uygun Konakçı           (Yeni Konakçının Duyarlılığı--Olası Hasta)

1.Enfeksiyon ajanı (Etken-Mikroorganizma): Enfeksiyon oluşturma yeteneğine sahip organizmalara denir. Mikroorganizmalar saprofit ve parazit diye iki gruba ayrılır. Saprofitler cansız ortamlarda (toprak, su vs.) yaşarken, parazitler canlı ortamlarda (insan, hayvan vs.) yaşarlar. Parazitlerin bazıları insanlara zararlı (patojen=hastalık yapan), bazıları ise zararsız (nonpatojen=hastalık yapmayan) dır. Ayrıca vücudun çeşitli bölgelerine yerleşmiş olan bazı mikroorganizmalar vardır ki; bunlar vücudun doğal savunma sisteminin bir parçası olup normal flora adını alırlar. Bunlar yer değiştirdiği zaman enfeksiyona yol açarlar. Örneğin; Escherichia Coli, bağırsaklarda normal olarak bulunur. Ancak üriner kanala taşındığı zaman enfeksiyona neden olur.

2.Kaynak (-Konakçı-Rezervuar): Mikroorganizmaların yaşayıp çoğalabildiği canlı ya da cansız ortamlardır. İnsan, hayvan, toprak, su, gıdalar vs. kaynak olabilir. Örneğin; Kızamık virüsü için insan, Clostridium Tetani ve Gazlı Gangren için toprak, Malta Humması için keçi ve inek, kuduz için kedi ve köpek gibi hayvanlar kaynaktır.

3.Çıkış Kapısı (Konakçıdan Çıkış): Mikroorganizmanın kaynağı terk ediş yoludur. Birçok enfeksiyonun önlenmesinde, zincirin kırma noktası olarak değerlendirilir. Dışkı, genital, üriner kanal, sinüs akıntıları, göz, kulak akıntıları, enfekte cilt yaraları, kan vs. çıkış kapısına örnektir. Kontrolü en zor olan yol, solunum yolu dur.

4.Taşınma Yolu (Yeni Konakçıya Taşınma): Mikroorganizmanın kaynaktan yeni bir konakçıya geçmek için izledikleri yoldur. Organizmalar vücuda dokunma, öpme ve cinsel ilişki gibi doğrudan temas yoluyla (indirekt yol) girebilir. Kontamine gıda, su ve bireysel eşyalar yoluyla (direkt yol) girebilir. Ayrıca sivrisinek, bit vs gibi vektörlerde portör olabilir. Mikroorganizmalar öksürme, hapşırma ve konuşma esnasında damlacıklara veya tozlara tutunarak taşınabilir. Bu tip taşımaya hava yoluyla taşınma denir. Hava önemli bir taşıyıcıdır.

5.Giriş Kapısı (Yeni Konakçıya Giriş): Mikroorganizmanın konakçıya girdiği yoldur. Bu yol genellikle çıkış kapılarının aynısıdır.

6.Uygun Konakçı (Yeni Konakçının Duyarlılığı--Olası Hasta): Savunma gücü kırılmış, mikroorganizmalarla yeterince baş etme gücü olmayan bireydir.

Enfeksiyon zinciri herhangi bir yerinden kırılırsa enfeksiyon önlenmiş olur.
Mikroorganizmalar her zaman yeni konakçıda hastalık yapmaz. Şöyle ki;
1.Vücudun doğal savunma mekanizması tarafından yıkılabilir. Çoğalır, enfeksiyon oluşturur.
2.Canlı kalır, üremez.
3.Vücudun savaşı sonucu öldürülür ya da etkisiz hale gelir. Yani vücudun dirençli olmasıdır. Dirençli olmayı sağlayan en büyük faktör, bağışıklık mekanizmasının düzgün çalışıyor olmasıdır. Yeni konakçının bu özel etkene karşı sahip olduğu ya da sonradan harekete geçen direnç mekanizması karşı koyma faktörüdür. Bu 2 şekilde görülür;
a)Doğal Bağışıklık; İnsan organizmasının hayvanlardan yapılan antikorlarla korunmasıdır.
b)Kazanılmış, Edinsel Bağışıklık; İki şekilde kazanılır.
-Aktif Bağışıklık; ya kişinin hastalanması ile veya dışarıdan yapay olarak verilen antijene karşı kişinin kendisinde oluşan antikorlarla oluşur (aşı).
           -Pasif Bağışıklık; plesantadan veya anne sütü ile bebeğe geçen antikorlarla ve tedavi ya da koruma amacıyla dışarıdan verilen hazır antikorlarla oluşur.

Enfeksiyon /Asepsi /Kontaminasyon /Virülans /İnkübasyon Periyodu /Patojen /Nonpatojen

Enfeksiyon: Hastalık yapıcı mikroorganizmanın, bir canlıya girerek, herhangi bir dokuda yaşama, beslenme ve çoğalmasını sağlayacak şekilde yerleşmesi durumudur. Enfeksiyon kelimesi, halk arasında yangı, iltihap, bulaşma şeklinde kullanılmaktadır.
Asepsi: Hastalık yapan mikroorganizmaların yokluğu, enfeksiyonunun olmamasıdır.
Kontaminasyon: Bazı eşyaların üzerinde mikroorganizmaların bulunması veya çoğalması olayıdır. Kısaca kirlenme∕kirlilik demektir.
Virülans: Mikroorganizmaların hastalık yapma şiddetidir.
İnkübasyon Periyodu: Mikroorganizmaların vücuda girişinden hastalığın meydana gelmesine kadar belirli bir sürenin geçmesi gerekir. Bu süreye inkübasyon periyodu denir. Bu süre genellikle 1-2 haftayı kapsar ama mikroorganizmanın türüne göre değişiklik gösterebilir.
Patojen: Hastalık yapan mikroorganizmalardır.
Nonpatojen: Hastalık yapmayan mikroorganizmalardır.
Portör: Taşıyıcı mikroorganizmalar ya da canlılardır.

1/01/2015

Hemşirelik Felsefesi

Hemşirelik Felsefesi
THD’nin hemşirelere rehberlik etmek üzere saptadığı hemşireliğin felsefesi şöyledir; “Hemşirelik bireylere ve ailelere verilen bir hizmettir. O nedenle toplumsal bir kurumdur. Toplumsal sorunlar ve yapılar sürekli değiştiği için hemşireliğin işlev ve rolleri de değişmektedir. İşlev ve roller değişmesine karşın, hemşirelik hizmetleri toplumun temel gereksinimlerine yanıt verme ilkesini sürekli olarak korumaktadır. Toplum gereksinimlerini karşılamaya yönelik olan hemşireliğin felsefesi aşağıdaki ilkeleri içerir.
Ø  Hemşirelik, bireyin sağlıklı bir ortamda yaşamaya hakkı olduğuna inanır.
Ø  Hemşirelik, sağlıktan sapmalar olduğu zaman bireyin optimal bakım almaya hakkı olduğunu savunur.
Ø  Hemşirelik, kendine özgü bilgi ve olgular içeriği olan, bağımsız bir sağlık disiplinidir.
Ø  Hemşirelik mesleği topluma hizmet götürme işlevinde diğer sağlık meslekleri ile sıkı işbirliği yapılmasına inanır.
Ø  Hemşirelik bireyin kendine özgü özelliği, kişiliği ve bütünlüğü içinde hak ve mahremiyetine saygıyı içerir denilmektedir.

Hemşireliğin Tarihsel Gelişimi

Hemşireliğin Tarihsel Gelişimi
Hemşirelik tarihi insanlığın var oluşuyla başlar. Modern hemşirelik ise Florence Nightingale ile başlar.
Ortaçağ’dan önceki dönemlerdeki eski kültürlerde tıp dini inançlar ve efsanelerin etkisi altındaydı. Hemşirelik direkt olarak papaz ya da doktorlara bağlıydı ve yardımcı bakımı gerçekleştiriyordu. O yıllarda hemşireler sağlığı koruma ve hastalık durumunda ne yapıldığı ile ilgilenmiyorlardı. Dolayısıyla hemşireler, hemşirelik uygulamalarının koruyuculuk ve eğitim boyutuyla uğraşmıyorlardı.
Ortaçağ’da tek tanrılı dinlerin özellikle de Hristiyanlığın gelişmesi ile hümanizmin etkileri görülmeye başlandı. Tek tanrılı dinlerde yardım etmek ibadet sayılırdı. Hemşireler o dönemde saygı görmeye başladı ve hemşirelik uygulamaları gelişme gösterdi.
18. yüzyılda büyüyen şehirlerde hastanelerin sayısı arttı ve dolayısıyla daha fazla hemşireye ihtiyaç oldu. 19. yüzyılda Dekones düzeni Protestan kiliseleri tarafından yeniden düzenlendi. Almanya’nın Kaiserwert’de Dekonesler çalışmalarına devam ederken Florence Nightingale 3 aylık bir süre için bu gruba katıldı. Nightingale 1856’da Kırım Savaşı sırasında Türkiye’ye İngiliz askerlerine bakmak için gönderildi. Hijyen ve çevre sağlığı konusunda büyük reformlar yaptı. 1900’lü yıllardan itibaren hemşirelik eğitimdeki gelişmeler hızlandı. 1907’de ilk hemşire profesör Mary Adelaide Nutting, üniversite düzeyinde hemşirelik eğitiminin devam etmesi konusunda önderlik yapmıştır.
1950’den 1980’e kadar 30 yıllık hemşirelik eğitim ve uygulamalarında gerçekleşen değişiklikler hemşireler için uzmanlaşmayı gerektirdi. Zama içerisinde lisansüstü hemşirelik programları geliştirildi. 1980 yılından sonra hemşirelikte yetişen bilim adamları yaptıkları araştırma konularını uygulama alanından almalı ve sonuçlarını yine uygulama alanına yansıtmaları gerektiğinin farkına vardı. 1995 yılından sonra da hemşirelikte sorgulayıcı yaklaşım hâkim oldu. 
Türkiye’de hemşireliğin batıdaki gelişimini dikkatle izleyen Besim Ömer Paşa, Japonya’da ilk defa kadın hasta bakıcı yetiştirmekte uygulanan yöntemi, ülkemizde de uygulamaya karar verdi. Bireysel girişimleriyle 1911’de İstanbul’un en tanınmış ailelerine mensup hanımefendileri, derslerini kendisinin yürüttüğü “Gönüllü Hastabakıcılık Kursu’na” çağırdı. Altı aylık bir eğitimden sonra öğrenciler sınava alınıp, kendilerine sertifika verildi. Bu kurstan sonra ilk defa Balkan Savaşı’nda Müslüman Türk kadınlarının hasta bakımına katılmaları mümkün oldu. 1920 yılında Amerikalılar, İstanbul’da bir Amerikan Hastanesi açtı ve bugün adı “Amirol Bristol Sağlık Lisesi” olan “Hastabakıcı Dershanesi”  kuruldu. Başlangıçta Türk aileler çocuklarını bu okula göndermedi. İstanbul’daki azınlıkların çocukları bu okula gidiyordu. Diğer taraftan Besim Ömer Paşa, 1918’de başlamak üzere Kızılay Derneği’nin toplantılarında, hiç yılmadan pek çok defa hemşire yetiştirmenin gerekliliğini gündeme getirdi. Sonuçta 1925’de bugün adı “Kızılay Özel Hemşirelik Lisesi” olan “Kızılay Hastabakıcı Okulu” açıldı. Buna takip eden yıllarda hemşirelikte okullaşma çok yavaş gerçekleşti. Daha sonra ilki 1955’de kurulan “Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu” ile hemşirelikte yüksek öğrenime geçildi.

Hemşireliğin Fonksiyonları

Hemşireliğin Fonksiyonları
Hemşireliğin fonksiyonu, doktorun planladığı tedaviyi uygulamak ve doktora yardım etmek değildir. Doktorun birinci görevi tedavi, ikinci görevi bakımdır. Hemşirenin ise birinci görevi bakım, ikinci görevi tedavidir. Hemşirelik fonksiyonları üçe ayrılır;
Ø  Bağımlı Fonksiyonları: Tedaviyi uygulama, tanı ve tedavi işlemlerine yardım etme gibi işlemlerdir.
Ø  Bağımsız Fonksiyonları: Bakım verme, hastaya yardım etme gibi işlevleri yerine getirmesi, mesleki bilgi, beceri ve yeteneklerini kullandığı fonksiyondur.

Ø  Yarı Bağımlı Fonksiyonları: Doktorun planladığı tedaviyi uygularken, tanı işlemlerine yardımcı olurken olası sorunların gelişip gelişmediğini bilgi ve deneyimleri doğrultusunda izlemek ve gerekli önlemleri almaktır. Örneğin; hastanın ilacını doktor isteminde belirtilen doz ve zamanda verirken, ilacı uygulamadan önce ve sonra toksikasyon belirtilerini doktora haber vermesi.

Hemşireliğin İşlevleri

Hemşireliğin İşlevleri
Son yıllarda dünyada ve ülkemizde hemşirelik eğitim ve uygulamalarında köklü gelişmeler kaydedilmektedir. Artık hemşirelik, geleneksel olarak algılandığı gibi, sadece hekimin planladığı tedaviyi uygulamak ve hekime yardım etmek, ona destek vermek değildir. Hemşireliğin temel amacı; sağlığın korunmasında ve hastalıkların tedavisinde topluma ve hastaya bilgi vermek ve onların bakımını sağlamaktır.
DSÖ’nün bir yayınında (1993), hemşireliğin işlevleri, dört ana başlık altında toplanmıştır. Bunlar;
1. Koruyucu, tedavi edici ya da rehabilite edici amaçlarla bireye/hastaya, aileye ya da topluma hemşirelik bakım hizmetinin götürülmesi ve bu hizmetin yönetimidir.
2. Hastalar ya da hizmet sunulanlar ile sağlık bakımı personelinin eğitilmesidir.
3. Sağlık bakım ekibinin etkin bir üyesi olarak çalışmaktır.

4. Eleştirel düşünce ve araştırmalar yoluyla hemşirelik uygulamalarının geliştirilmesidir.
Hemşirelik ile İlgili Tanımlar
Hemşirelik tanımı, geçmişi göz önüne alan, günün koşullarına yanıt verebilen ve geleceğe dönük bir tanım olmalıdır. Aslında her hemşirenin kendi hemşirelik felsefesine uygun bir hemşirelik tanımı vardır. Günümüzde hemşirelik liderleri tarafından yapılan hâlâ geçerli olan, bazı hemşirelik örgütleri tarafından geliştirilen kapsamlı ve genel olarak kabul görmüş pek çok hemşirelik tanımı vardır.
Bugün hemşirelik bir bilim ve sanat olarak kabul edilmektedir. Mutlak bir bilim ya da mutlak bir sanat değil, her ikisinin birleşmesinden oluşan bir uğraştır. Ancak hemşireliğin bunlardan öte üçüncü bir boyutu daha vardır. Bu, onun alturistik değerler boyutudur. Bu bedensel, akılsal ve toplumsal olarak yardım isteyen kişilere kendini adamadır.
Hemşirelik bir sanat olarak, hemşirenin yeterli bakım verebilmesi için teknik açıdan beceri geliştirmesini içerir. Hemşirelik bir bilim olarak ise; hemşirelik bakım ilkelerinin dayandığı, üzerine temellendiği biyolojik ve sosyal bilimleri kavraması anlamına gelir. Bu bilimler, insan bedeninin normal fizyolojik koşullarını ve hastalık sonucu anormal oluşumunu öğrenmeyi kapsadığı gibi, toplumsal güçlerin sağlık ve hastalık üzerindeki etkilerinin anlaşılması için gereklidir. Hemşireliğin çağlar boyu gözlenen bir diğer önemli niteliği ise, insanlığa karşılıksız yardımı, amaç edinmiş olmasıdır.
Florence Nightingale; 1860’da hemşireliği, “hastalığı iyileştirmek için hasta çevresini düzenleme ve iyileştirme eylemi” olarak tanımlamıştır.
Virginia Henderson; 1955’te hemşireliğin hâlâ en beğenilen, modern tanımını yapmıştır. Henderson’a göre, “khemşirenin temel ve benzersiz görevi, sağlım ve hasta bireylere, sağlıklarının korumaları veya tedavileri sırasında veya huzur içinde ölmeleri için, yardım eden güç olmaktır. Hemşire bu yardımı, birey yeterli kuvvet, istek ya da bilgiye sahip oluncaya ve bunları yardımsız yapabilecek duruma gelinceye kadar sürdürür ve bireyi en kısa zamanda bağımsızlığa kavuşturmayı amaçlar”. Uluslar arası Hemşireler Birliği (ICN) Henderson’ın bu tanımını benimsemiştir.
Hemşireliğin Amerikan Hemşireler Birliği (ANA) 1955’de yapılmış tanımı ise, en kapsamlı tanımdır. ANA’ya göre hemşirelik, “yardım sunan bir meslek olup, bir meslek olup, bu hizmetleriyle insanların sağlık ve esenliğine katkıda bulunur. Hemşireliğin hizmet alan bireyler için yaşamsal bir önemi vardır. Hemşirelik hizmetleri, hastanın kendisi, ailesi veya toplumun başka bir üyesi tarafından karşılanamayan hizmetlerdir”.

Türk Hemşireler Derneği’nin (THD) 1981’de yaptığı hemşirelik tanımı şöyledir; “hemşirelik, bireyin, ailenin ve toplumun sağlığını ve esenliğini koruma, geliştirme ve hastalık halinde iyileştirme amacına yönelik hemşirelik hizmetlerinin planlanması, örgütlenmesi ve değerlendirilmesinden; bu hizmetleri yerine getirecek bireylerin eğitiminden sorumlu bilim ve sanattan oluşan bir sağlık disiplinidir”.

Sağlığı Etkileyen Faktörler

      Sağlığı Etkileyen Faktörler
                        Eğitim, meslek, ekonomik durum, aile yapısı (çekirdek, geniş, parçalanmış) evlilik örüntüleri (monogami, poligami, akraba evlilikleri), cinsiyete bağlı roller (kadınlar için; mensturasyon, gebelik, lohusalık, menapoz), aile planlaması, doğum, çocuk yetiştirme (otoriter, serbest, dengeli aile), vücut imajında değişim (şişmanlık, zayıflık, boy kısalığı-uzunluğu, sünnet, kulak deldirme, dövme), kişisel hijyen, giyim, ev koşulları, çevre temizliği, din, göç, madde bağımlılığı gibi pek çok faktör sağlığı etkileyen kültürel faktörler arasında yer almaktadır. Kültürel faktörlerin yanı sıra, yaş cinsiyet, ırk, zeka, kalıtsal nedenler, fiziksel büyüme ve gelişme, vücut onarım mekanizmaları, psikolojik yapı ve davranışlar, biyolojik, fiziksel ve sosyal çevre faktörleri gibi sağlığı etkileyen diğer faktörlerde vardır.

Sağlığın Sınıflandırılması

            Sağlığın Sınıflandırılması
            Sağlık kavramı objektif ve subjektif sağlık olmak üzere ikiye ayrılır.

            + Objektif Sağlık
            Doktor muayenesi ve tanı testleri sonuçlarına göre belirlenen hastalığın olmamasıdır.

            + Subjektif Sağlık
    Bireyin kendisinin fiziksel, sosyal ve ruhsal yönden durumunu algılaması halidir. Bu bakış açısına göre, birey, hasta olmadığı halde kendisini hasta, hasta olduğu halde kendini sağlıklı algılayabilir. Bu nedenle hemşire hastanın subjektif olarak sağlık anlayışını bilmelidir.

    Sonuç olarak; bir kişiye sağlıklı diyebilmek için, hem bireyin kendini subjektif olarak sağlıklı algılaması hem de objektif olarak sağlık olması gerekir.