12/18/2015
SICAK SOĞUK UYGULAMA YÖNTEM VE ÇEŞİTLERİ
SICAK UYGULAMALAR
Kuru Sıcak Uygulamalar Yaş Sıcak Uygulamalar
*Lokal Kuru *Genel Kuru *Lokal Yaş *Genel Yaş
• Lokal Kuru Sıcak Uygulamalar
*Isı Lambası
*Termofor
• Genel Kuru Sıcak Uygulamalar
*Elektirikli Battaniyeler
• Lokal Yaş Sıcak Uygulamalar
*Kompres Yöntemi
*Sitz (Oturma=Küvet) Banyosu
*Daldırma Banyoları
• Genel Yaş Sıcak Uygulamalar
*Çarşaf Yöntemi
SOĞUK UYGULAMALAR
Kuru Soğuk Uygulamalar Yaş Soğuk Uygulamalar
*Lokal Kuru *Genel Kuru *Lokal Yaş *Genel Yaş
• Lokal Kuru Soğuk Uygulamalar
*Buz Kesesi / Eldiven
• Genel Kuru Soğuk Uygulamalar
*Hipotermi Battaniyeler
• Lokal Yaş Soğuk Uygulamalar
*Soğuk Yaş Pansuman Yöntemi
• Genel Yaş Soğuk Uygulamalar
*Kompres Yöntemi
*Çarşaf Yöntemi
12/17/2015
SICAK VE SOĞUK UYGULAMALAR
SICAK VE SOĞUK UYGULAMALAR
Sıcak
ve soğuk uygulamalar tedavi amacı ile lokal veya sistemik olarak uygulanır.
Doku ısısında bir değişiklik oluşturur. Hastanın bedeninin bir bölgesine ya da
tamamına uygulanır. Sıcak ve soğuğa yanıtlar uygulamanın şekline ve süresine,
uygulanan ısının derecesine, vücudun etki yüzeyine ve doku durumuna göre
değişir. Sağlık kuruluşlarında tedavi edici amaçla yapılan sıcak ve soğuk
uygulamaların önemli bir bölümü hemşirelik işlevleri arasında yer almakta ve
genellikle hekim istemi gerektirmektedir. Sıcak ve soğuk uygulamalar fiziksel
etkenlerdir. Sadece hastanede değil halk arasında da uygulanabilir.
Uygulamalarda dikkatli olunmazsa donmalar, yanmalar, irritasyonlar görülebilir.
Bu yüzden uygulamada kullanılacak olan ısıların derecelerinin bilinmesi gerekir
ki; bunlar şöyledir;
Sınıflandırma Isısı
Çok
sıcak 46 ºC – 52 ↑ ºC
Sıcak 36.6
ºC – 45
ºC
Ilık 33.8
ºC – 36.6 ºC
Ilığa yakın 26.6
ºC – 33.8 ºC
Soğuğa yakın 18 ºC – 26.6 ºC
Soğuk 15 ºC –
18 ºC
Çok soğuk 14 ↓
ºC
Deri sıcak ve soğuğa karşı tepki
gösteren kan damarları, lenf damarları ve sinirlerden zengin bir özelliktedir.
Derinin yüzey ısısı yaklaşık 34 ºC’dir ve sıcak ve soğuk reseptörler ısı
değişimine karşı duyarlıdırlar. Isının sıklıkla değişmesi bu duyarlılığı
azaltır. Isı reseptörleri, vücudun farklı alanlarına yayılmıştır. Soğuk
reseptörler sıcak reseptörlere kıyasla yüzeye daha yakındır.
Vücut ısısını sabit tutan kortexdeki
hipotalamusda termo-regüler merkez
vardır. hipotalamusun ön kısmı vücut ısısını düşürür, arka kısmı yükseltir. Isı
kaybı ışınlama, iletim ve buharlaşma yollarıyla gerçekleşir.
Vücudun
sıcak ve soğuğa karşı toleransı aşağıdaki faktörlere göre değişiklik gösterir;
1. Kişisel
özellikler, alışkanlıklar.
2. Yaş;
yenidoğan, bebekler ve yaşlılar aşırı sıcak ve soğuğa karşı daha duyarlıdırlar.
3. Derinin
genel durumu, duyarlılığı; rengi açık tenli kişilerin damarları daha yüzeyde
olduğu
için daha duyarlıdır.
4. Fiziksel
durum; dolaşım ve sinir sistemi bozuklukları, koma vs. durumlarda tölerans
azalır,
aşırı ısı hissedilmeyebilir.
5. Uygulanacak
yöntem ve süresi; yaş uygulamaları ısı daha çabuk yayıldığı için daha iyi
tölere
edilir, süre uzadıkça tölerans azalır.
6. Uygulanan
alanın genişliği; alan genişledikçe tölerans azalır.
Derinin ince ya da kalın olması; ayak tabanlarının töleransı yüksektir. 12/06/2015
ENFEKSİYON KONTROLÜ
ENFEKSİYON KONTROLÜ
Çevremizde doğal olarak bulunan mikroorganizmaların
bireyden bireye ve bir ortamdan diğerine yayılımını engellemek sağlık
elemanlarının başlıca ilgi alanıdır. Ayrıca mikroorganizmaları kontrol altında
tutarak, güvenli bir çevre oluşturmak yalnızca sağlık personelinin değil,
toplumdaki herkesi yakından ilgilendiren önemli bir konudur.
KONU İLE İLGİLİ BAZI TANIMLAR
Enfeksiyon: Hastalık yapıcı
mikroorganizmanın, bir canlıya girerek, herhangi bir dokuda yaşama, beslenme ve
çoğalmasını sağlayacak şekilde yerleşmesi durumudur. Enfeksiyon kelimesi, halk
arasında yangı, iltihap, bulaşma şeklinde kullanılmaktadır.
Asepsi: Hastalık yapan
mikroorganizmaların yokluğu, enfeksiyonunun olmamasıdır.
Kontaminasyon: Bazı eşyaların
üzerinde mikroorganizmaların bulunması veya çoğalması olayıdır. Kısaca
kirlenme∕kirlilik demektir.
Virülans: Mikroorganizmaların
hastalık yapma şiddetidir.
İnkübasyon Periyodu: Mikroorganizmaların
vücuda girişinden hastalığın meydana gelmesine kadar belirli bir sürenin
geçmesi gerekir. Bu süreye inkübasyon periyodu denir. Bu süre
genellikle 1-2 haftayı kapsar ama mikroorganizmanın türüne göre değişiklik
gösterebilir.
Patojen: Hastalık yapan
mikroorganizmalardır.
Nonpatojen: Hastalık yapmayan
mikroorganizmalardır.
Portör: Taşıyıcı mikroorganizmalar ya da canlılardır.
1/03/2015
Forseps Kullanımı
Forseps Kullanımı: Eller steril olmadığına göre, steril olan araçlara ya eldiven giyerek ya da
steril forseps (pens) kullanarak sterilite sağlanmış olur.
Forseps 2∕3’si dezenfaktan madde dolu olan cam kavanoz içerisinde durur.
Kavanoz ve forsepsin birbirine uygun büyüklükte olmalıdır. Kavanozun içerisinde
sadece bir tane forseps bulunmalıdır. Forseps, kavanozdan çıkarken uçları
kavanoza değmemelidir, aksi takdirde kontamine olur. Forseps kavanozun
içerisinden alındıktan sonra hafifçe silkelenmelidir. Forseps, bel düzeyinin
üstünde, görüş alanı içerisinde tutulmalı, üzerine öksürüp, konuşulmamalıdır. Forseps
elimizde iken 45º’den yukarı olmamalıdır. Forsepsin ucu yukarı doğru
çevrilirse, uçtaki dezenfektan solüsyon ele veya forsepsin sapına değerek
kontamine olur. Forseps kullanıldıktan sonra uçları birleştirilerek
kilitlenmeden kavanozun içine konur. Eğer kilitlenirse uçların iç yüzü
solüsyona temas edemeyeceğinden dezenfekte olmaz. Forseps kavanozunun içerisine
pamuk, spanç gibi maddeler konmamalıdır. Bunlar dezenfektanları inaktive eder.
Steril Eldiven Giyme:
Kirli materyallere dokunulacağı zaman steril olmayan, yara bakımı veya cerrahi
asepsi ilkelerini gerektiren işlemler yapılacağı zaman steril eldiven
kullanılmalıdır.
Hemşire, varsa alyansını çıkardıktan sonra (yüzük eldiveni yırtar)
ellerini iyice yıkar ve kurular. Eldiven paketini açar. Bir eliyle öbür elin
eldiveninin kıvrılmış olan kısmından tutar. Diğer elinin parmaklarını içeriye
doğru kaydırır. Eldiveni kıvrık olan kenarından tutup çekerek elini
yerleştirir. Bu sırada eldivenin bir kısmını kirletmemeye ve bilek kısmını
kıvrık bırakmaya dikkat etmelidir. Eldivenli elin parmaklarını öbür eldivenin
kıvrılmış olan bilek kısmının altından kaydırır ve eldivensiz elinin
parmaklarını içeri sokarak yukarı çeker. Eldiveni kullandıktan sonra kirli
kısımlar içeride kalacak şekilde eldivenleri ellerinden çıkarır.
El Yıkama Yöntemleri
El Yıkama Yöntemleri
-Sosyal El Yıkama: Su ve sabun kullanılarak, el ve
bileklerin, 30-60 saniye süre ile yıkanmasıdır.
v
Yemeklerden önce ve sonra
v
Tuvalete girmeden önce ve sonra
v
Hastaya temastan sonra
v
İlaçları vermeden önce ve sonra
v
Eller her kirlendiğinde
-Hijyenik El Yıkama: Su, sabun ve antiseptik bir solüsyon kullanılarak, el ve bileklerin, en az 1
dakika süre ile yıkanmasıdır.
v
Göreve başlamadan önce ve sonra
v
Kontamine olmuş bir malzemeye dokunduktan sonra
v
Enfeksiyona yatkın kişilerin odasına girmeden
önce
v
Aseptik teknik kullanmanın gerekli olduğu
herhangi bir işlemden önce ve sonra
-Cerrahi El Yıkama: Antiseptik bir solüsyon kullanılarak,
el
ve dirseklerin, en az 2-3 dakika süre ile yıkanması ve
fırçalanmasıdır.
- Cerrahi ekipteki kişilerin girişimden önce yaptıkları
el yıkama yöntemidir.
Eller yıkanırken el değmeden açılan (ayak pedalı ya
da elin musluğun altına gelmesiyle açılan) musluklar idealdir. Eğer bunlar
yoksa musluklar kağıt havlu ya da tuvalet kağıdı ile açılıp
kapatılmalıdır.
Sosyal ve hijyenik el yıkama işleminden sonra ellerin;
v
Elektrikli cihaz ile,
v
Tek kullanımlık kağıt havlu ile,
v
Her birey için ayrı havlu ile,
v
Dönekli kumaş ile kurulanması mümkündür.
Cerrahi el yıkama işleminden sonra eller;
v
Ancak steril bir kompresle kurulanabilir.
Cerrahi Asepsi (Steril Teknik): Herhangi bir yerde ya da
araç-gereçte bulunan mikroorganizmaların yok edilerek hasta bireye geçişini
önlemektir. Ameliyathane ve doğum odalarında çok kullanılır. Örneğin; ameliyat
sırasında cerrahi hemşiresinin giydiği steril gömlek ve eldiven hastanın
hemşireden mikrop kapmasını önler.
Amaç: Karşıdaki hasta bireyi korumaktır.
Cerrahi Asepsi İlkeleri;
1. Steril bir cisim sadece
steril olan bir cisme değebilir. Steril olmayan bir cisme değerse kontamine
olur.
2. Steril bir bohça veya
paketin dışı steril değildir. Açarken önce kendimizden uzak taraftan
başlamalıyız.
3. Steril cisim bel düzeyinin
üzerinde tutulmalıdır. Cisim görüş açısı içerisinde olmazsa kazara kontamine
olabilir.
4. Steril alan veya cisim
üzerine doğru konuşmaktan, öksürmekten, hapşurmaktan ve üzerinden eli, kolu
geçirmekten kaçınılmalıdır.
5. Steril alandan uzaklaşılmaz
ve ona sırt dönülmez.
6. Gerektiğinde kuru steril
forseps kullanılmalıdır.
7. Cildin içerisine
yerleştirilecek bütün malzemeler steril olmalıdır.
8. Steril alan veya cisim
üzerine herhangi bir sıvı sıçratılmaz.
9. Eğer sterilizasyonunun en ufak bir şüphe varsa, cisim kontamine kabul
edilmelidir. ASEPSİ TIBBİ ASEPSİ VE İLKELERİ
ASEPSİ
Kelime anlamı “mikropsuz” olan asepsi,
mikroorganizmaların üremelerini ve bulaşmalarını önlemeye ya da öldürmeye
yönelik işlemleri içerir. Kısacası, hastalık yapan mikroorganizmaların yokluğu,
enfeksiyonun olmamasıdır.
Asepsi, dezenfeksiyon, sterilizasyon ve antiseptik uygulamalarla sağlanır.
Antisepsi: Canlı doku üzerinde
veya içinde patojen mikroorganizmaların üremelerinin durdurulması ya da
öldürülmesi sürecidir.
Asepsi, tıbbi ve cerrahi asepsi olmak üzere ikiye ayrılır;
Tıbbi Asepsi (Temiz
Teknik): Patojen
mikroorganizmaların hasta bir bireyden başka bir bireye ya da bir yerden başka
bir yere geçmesini engellemektir. Bunu sağlamak için çeşitli yöntemlerden
yararlanılabilir; toz alma, elektrik süpürgesiyle temizlik, yıkama, kaynatma
vs..
Amaç: Sağlam olan bireyi, kendimizi korumaktır.
Tıbbi Asepsi İlkeleri;
1. Eller
sık sık yıkanmalı.
2. Kirlenmiş
materyali çevreye zarar vermeden yok etmeli.
3. Kirli
çarşaf ve eşyayı, üniformalara dokundurmadan taşımalı.
4. Herhangi
bir bakım aracını temizlerken, kendi üstüne ve etrafa sıçratmamalı.
5. Yatak
yapma, çarşaf değiştirme gibi işlemler sırasında toz kaldırmadan çalışmalı.
6. Bakım
işlemleri en az kirli alandan en kirli alana yönelik olmalı (Bu şekilde kirli
bölgenin pisliği temiz bölgeye taşınmamış olur).
7. Klinik
içinde temiz araçların saklandığı bir yer olmalı, bu alanla araçların
temizlendiği alan arasında uzaklık olmalı.
8. Hastaların
bakımında kullanılan sürgü, böbrek küvet vs. gibi eşyalar kesinlikle döşemeye
konmamalı, boşaltıldıktan sonra temizlenerek yerine kaldırılmalı.
9. Saçlar
sık sık yıkanmalı, ya kısa kesilmiş olmalı ya da toplanmış olmalı. Üniforma
kısa kollu olmalı. Tırnaklar kısa ve pürüzsüz olmalı. Mikroorganizmaların
yerleşmesi, üremesi çok kolay olduğu için mücevher takılmamalı. Hastaların
öksürük, hapşırık ve solunumu ile yüz yüze gelinmemeli.
HASTANE ENFEKSİYONLARI (NAZOKOMİYAL ENFEKSİYON)
HASTANE
ENFEKSİYONLARI (NAZOKOMİYAL ENFEKSİYON)
Hastane enfeksiyonları hasta hastaneye yattığı gün ortaya çıkmaz. En
erken 48-72 saat içerisinde görülebileceği gibi hasta taburcu olduktan sonra da
ortaya çıkabilir.
Floronce Nightingale, büyükşehir hastanelerinde yatan hastalardaki
mortalitenin (hastalanma oranı), hastane dışında tedavi edilen aynı hastalığa
sahip olan hastalarınkinden çok daha yüksek olduğu fark etmiştir.
DSÖ, dünyada her yıl ortalama 190 milyon bireyin hastaneye yattığını,
bunların % 5’inin de hastane
enfeksiyonlarına yakalandığını ve hastaların hastanede kalış sürelerinin
ortalama yedi gün daha uzadığını bildirmiştir.
Hastane enfeksiyonlarının % 95’i bakteri kaynaklıdır.
Özellikle son yıllarda virüs ve mantarlar da hastane enfeksiyonlarına yol
açmaktadır.
Yapılan araştırmalara göre en sık görülen hastane enfeksiyonları
şunlardır;
1. Üriner
sistem enfeksiyonları
2. Cerrahi
yara enfeksiyonları
3. Solunum
yolu enfeksiyonları vs..
Hastane enfeksiyonları hastanın daha uzun süre hastanede kalmasına, bu
yüzden hem hasta hem de hastane açısından büyük ekonomik ve iş gücü kaybına
neden olmaktadır.
Hastane enfeksiyonlarının kaynakları ve bulaşma yolları iki şekilde
olur;
1.Endojen Kaynaklı; Hastanın
derisinde, ağız, burun, boğaz ve bağırsak boşluklarında, varsa enfekte
yaralarından taşıdığı mikroorganizmalar enfeksiyonu oluşturur. Yani mikrobik
yayılım hastanın enfekte dokusundan sağlam dokusuna doğru gerçekleşir.
2.Ekzojen Kaynaklı (Çaprak
Bulaşma); Servisteki diğer hastalar, hastane personeli, refakatçi ve
ziyaretçiler enfeksiyon oluşturabilir.
3.Karışık Bulaşma; Hastada
yukarıdaki her iki yolla enfeksiyonun oluşmasıdır.
Hastane enfeksiyonlarının oluşması ve yayılmasında hastanın kendi durumu
(vücut direnci vs.), tozlar ve sağlık personeli önemli
faktörlerdir.
Hastane
enfeksiyonlarının % 20-50’si önlenebilecek niteliktedir. Bu enfeksiyonların
önlenmesiyle insan sağlığı korunmuş olacaktır.
Hastane enfeksiyonlarının
önlenmesinde; aseptik teknikler, bağışıklama, izolasyon, antibiyotik kullanımı
gereğinde hep birlikte kullanılan, gereğinde bir ya da birkaçına başvurulan
yöntemlerdir.
Enfeksiyonları
önlemede aseptik tekniklerin önemi, mikroorganizmaların varlığının bilinmediği
yıllarda, bugünkü anlamda olmasa da vurgulanmış ve günümüzde kazandığı anlama
ulaşıncaya değin ilginç bir tarihsel gelişim izlemiştir. Büyük İskender’in
askerlerini çıkartıları ile bulaşmadan korumak için, kamp yerini her gün
değiştirdiği, ordunun içme suyunu kaynattırdığı ve hayvan çıkartılarını
gömdürdüğü bilinmektedir. Hipokrat, yaralının ve cerrahların ellerinin kaynamış
su ile yıkanmasının yara tedavisinde önemli olduğunu savunmuştur.
Sonuç itibariyle;
1850-1900 yılları arasında sağlık personeli aseptik teknikleri uygulamışsa da,
II. Dünya Savaşı’ndan sonra yeterince eğitilmemiş sağlık personelinden
yararlanılırken, penicilin ve antibiyotiklere güven ve yoğun kuralsız kullanımı
ile asepsi ilkelerinden uzaklaşılmıştır. Mikroorganizmaların antibiyotiklere
karşı direnç kazanması nedeniyle aseptik tekniklerin göz ardı edilmesi şimdiki
sonuçlara neden olmuştur.1/02/2015
Enfeksiyon Belirti ve Bulgları
Enfeksiyon Belirti ve Bulguları;
- Ateş &Lenf nodüllerinde şişme
- Bulantı ve kusma &Lökosit sayısı 5000-10.000⁄mm3’den yüksek olması
- İştahsızlık &Sedimantasyon sayısının 5-15 mm/h’den yüksek olması
- Halsizlik &Demir seviyesinin 60-90 g∕dl’den düşük olması
ENFEKSİYON RİSKİ OLUŞTURAN DURUMLAR
Enfeksiyon Riski Oluşturan
Durumlar
- Cilt bütünlüğünün bozulması
- Organizmanın ilk korunma hattının savunma yetersizliği
- Beslenme durumu (malnütrisyon, dehitratasyon vs.)
- İnvazif girişimler (intra venöz, üriner vs kateter uygulaması, drenaj, ameliyat vs)
- Kontamine (kirli) malzeme
- Yaş (uç yaşlar; bebekler, yaşlılar)
- Kronik hastalıklar (diyabet, kalp, hipertansiyon vs.)
- Hastanede uzun süre kalma
- Radyasyon (kemik iliği depresyonu--baskılanması)
- Kemoterapi (kemik iliği depresyonu) vs.
ENFEKSİYON ZİNCİRİ
ENFEKSİYON ZİNCİRİ
Bir enfeksiyonun ortaya çıkması enfeksiyon süreci döngüsünün
tamamlanmasıyla gerçekleşir. Enfeksiyon zinciri de denilen bu döngü altı aşamalıdır.
1. Enfeksiyon ajanı (Etke--Mikroorganizma)
2. Kaynak (Konakçı--Rezerv)
3. Çıkış Kapısı (Konakçıdan Çıkış)
4. Taşınma Yolu (Yeni Konakçıya Taşınma)
5. Giriş Kapısı (Yeni Konakçıya Giriş)
6. Uygun Konakçı (Yeni Konakçının
Duyarlılığı--Olası Hasta)
1.Enfeksiyon ajanı
(Etken-Mikroorganizma): Enfeksiyon oluşturma yeteneğine sahip
organizmalara denir. Mikroorganizmalar
saprofit
ve parazit diye iki gruba ayrılır. Saprofitler cansız ortamlarda
(toprak, su vs.) yaşarken, parazitler canlı ortamlarda (insan, hayvan vs.)
yaşarlar. Parazitlerin bazıları insanlara zararlı (patojen=hastalık yapan),
bazıları ise zararsız (nonpatojen=hastalık yapmayan) dır.
Ayrıca vücudun çeşitli bölgelerine yerleşmiş olan bazı mikroorganizmalar vardır
ki; bunlar vücudun doğal savunma sisteminin bir parçası olup normal
flora adını alırlar. Bunlar yer değiştirdiği zaman enfeksiyona yol
açarlar. Örneğin; Escherichia Coli, bağırsaklarda normal olarak bulunur. Ancak
üriner kanala taşındığı zaman enfeksiyona neden olur.
2.Kaynak (-Konakçı-Rezervuar): Mikroorganizmaların
yaşayıp çoğalabildiği canlı ya da cansız ortamlardır. İnsan, hayvan, toprak,
su, gıdalar vs. kaynak olabilir. Örneğin; Kızamık virüsü için insan,
Clostridium Tetani ve Gazlı Gangren için toprak, Malta Humması için keçi ve
inek, kuduz için kedi ve köpek gibi hayvanlar kaynaktır.
3.Çıkış Kapısı (Konakçıdan Çıkış):
Mikroorganizmanın kaynağı terk ediş yoludur. Birçok enfeksiyonun önlenmesinde,
zincirin kırma noktası olarak değerlendirilir. Dışkı, genital, üriner
kanal, sinüs akıntıları, göz, kulak akıntıları, enfekte cilt yaraları, kan vs.
çıkış kapısına örnektir. Kontrolü en zor olan yol, solunum yolu dur.
4.Taşınma Yolu (Yeni Konakçıya
Taşınma): Mikroorganizmanın kaynaktan yeni bir konakçıya geçmek için
izledikleri yoldur. Organizmalar vücuda dokunma, öpme ve cinsel ilişki gibi
doğrudan temas yoluyla (indirekt yol) girebilir. Kontamine
gıda, su ve bireysel eşyalar yoluyla (direkt yol) girebilir. Ayrıca
sivrisinek, bit vs gibi vektörlerde portör olabilir. Mikroorganizmalar öksürme,
hapşırma ve konuşma esnasında damlacıklara veya tozlara tutunarak taşınabilir.
Bu tip taşımaya hava yoluyla taşınma denir. Hava önemli bir taşıyıcıdır.
5.Giriş Kapısı (Yeni Konakçıya
Giriş): Mikroorganizmanın konakçıya girdiği yoldur. Bu yol genellikle çıkış
kapılarının aynısıdır.
6.Uygun Konakçı (Yeni Konakçının
Duyarlılığı--Olası Hasta): Savunma gücü kırılmış, mikroorganizmalarla
yeterince baş etme gücü olmayan bireydir.
Enfeksiyon zinciri herhangi bir yerinden kırılırsa enfeksiyon önlenmiş
olur.
Mikroorganizmalar her zaman yeni konakçıda hastalık yapmaz. Şöyle
ki;
1.Vücudun doğal savunma
mekanizması tarafından yıkılabilir. Çoğalır, enfeksiyon oluşturur.
2.Canlı kalır, üremez.
3.Vücudun savaşı sonucu
öldürülür ya da etkisiz hale gelir. Yani vücudun dirençli olmasıdır. Dirençli
olmayı sağlayan en büyük faktör, bağışıklık mekanizmasının düzgün çalışıyor
olmasıdır. Yeni konakçının bu özel etkene karşı sahip olduğu ya da sonradan
harekete geçen direnç mekanizması karşı koyma faktörüdür. Bu 2 şekilde görülür;
a)Doğal Bağışıklık; İnsan
organizmasının hayvanlardan yapılan antikorlarla korunmasıdır.
b)Kazanılmış, Edinsel Bağışıklık; İki
şekilde kazanılır.
-Aktif Bağışıklık; ya kişinin hastalanması ile veya dışarıdan
yapay olarak verilen antijene karşı kişinin kendisinde oluşan antikorlarla
oluşur (aşı).
-Pasif Bağışıklık;
plesantadan veya anne sütü ile bebeğe geçen antikorlarla ve tedavi ya da koruma
amacıyla dışarıdan verilen hazır antikorlarla oluşur.Enfeksiyon /Asepsi /Kontaminasyon /Virülans /İnkübasyon Periyodu /Patojen /Nonpatojen
Enfeksiyon: Hastalık yapıcı
mikroorganizmanın, bir canlıya girerek, herhangi bir dokuda yaşama, beslenme ve
çoğalmasını sağlayacak şekilde yerleşmesi durumudur. Enfeksiyon kelimesi, halk
arasında yangı, iltihap, bulaşma şeklinde kullanılmaktadır.
Asepsi: Hastalık yapan
mikroorganizmaların yokluğu, enfeksiyonunun olmamasıdır.
Kontaminasyon: Bazı eşyaların
üzerinde mikroorganizmaların bulunması veya çoğalması olayıdır. Kısaca
kirlenme∕kirlilik demektir.
Virülans: Mikroorganizmaların
hastalık yapma şiddetidir.
İnkübasyon Periyodu: Mikroorganizmaların
vücuda girişinden hastalığın meydana gelmesine kadar belirli bir sürenin
geçmesi gerekir. Bu süreye inkübasyon periyodu denir. Bu süre
genellikle 1-2 haftayı kapsar ama mikroorganizmanın türüne göre değişiklik
gösterebilir.
Patojen: Hastalık yapan
mikroorganizmalardır.
Nonpatojen: Hastalık yapmayan
mikroorganizmalardır.
Portör: Taşıyıcı mikroorganizmalar ya da canlılardır.1/01/2015
Hemşirelik Felsefesi
Hemşirelik Felsefesi
THD’nin hemşirelere rehberlik etmek üzere saptadığı hemşireliğin
felsefesi şöyledir; “Hemşirelik bireylere ve ailelere verilen bir hizmettir. O
nedenle toplumsal bir kurumdur. Toplumsal sorunlar ve yapılar sürekli değiştiği
için hemşireliğin işlev ve rolleri de değişmektedir. İşlev ve roller
değişmesine karşın, hemşirelik hizmetleri toplumun temel gereksinimlerine yanıt
verme ilkesini sürekli olarak korumaktadır. Toplum gereksinimlerini karşılamaya
yönelik olan hemşireliğin felsefesi aşağıdaki ilkeleri içerir.
Ø
Hemşirelik, bireyin sağlıklı bir ortamda
yaşamaya hakkı olduğuna inanır.
Ø
Hemşirelik, sağlıktan sapmalar olduğu zaman
bireyin optimal bakım almaya hakkı olduğunu savunur.
Ø
Hemşirelik, kendine özgü bilgi ve olgular
içeriği olan, bağımsız bir sağlık disiplinidir.
Ø
Hemşirelik mesleği topluma hizmet götürme
işlevinde diğer sağlık meslekleri ile sıkı işbirliği yapılmasına inanır.
Ø
Hemşirelik bireyin kendine özgü özelliği,
kişiliği ve bütünlüğü içinde hak ve mahremiyetine saygıyı içerir denilmektedir.
Hemşireliğin Tarihsel Gelişimi
Hemşireliğin Tarihsel Gelişimi
Hemşirelik tarihi insanlığın var oluşuyla başlar. Modern hemşirelik ise
Florence Nightingale ile başlar.
Ortaçağ’dan önceki dönemlerdeki eski kültürlerde tıp dini inançlar ve
efsanelerin etkisi altındaydı. Hemşirelik direkt olarak papaz ya da doktorlara
bağlıydı ve yardımcı bakımı gerçekleştiriyordu. O yıllarda hemşireler sağlığı
koruma ve hastalık durumunda ne yapıldığı ile ilgilenmiyorlardı. Dolayısıyla
hemşireler, hemşirelik uygulamalarının koruyuculuk ve eğitim boyutuyla
uğraşmıyorlardı.
Ortaçağ’da tek tanrılı dinlerin özellikle de Hristiyanlığın gelişmesi ile
hümanizmin etkileri görülmeye başlandı. Tek tanrılı dinlerde yardım etmek ibadet
sayılırdı. Hemşireler o dönemde saygı görmeye başladı ve hemşirelik
uygulamaları gelişme gösterdi.
18. yüzyılda büyüyen şehirlerde hastanelerin sayısı arttı ve dolayısıyla
daha fazla hemşireye ihtiyaç oldu. 19. yüzyılda Dekones düzeni Protestan kiliseleri
tarafından yeniden düzenlendi. Almanya’nın Kaiserwert’de Dekonesler
çalışmalarına devam ederken Florence Nightingale 3 aylık bir süre için bu gruba
katıldı. Nightingale 1856’da Kırım Savaşı sırasında Türkiye’ye İngiliz
askerlerine bakmak için gönderildi. Hijyen ve çevre sağlığı konusunda büyük
reformlar yaptı. 1900’lü yıllardan itibaren hemşirelik eğitimdeki gelişmeler
hızlandı. 1907’de ilk hemşire profesör Mary Adelaide Nutting, üniversite
düzeyinde hemşirelik eğitiminin devam etmesi konusunda önderlik yapmıştır.
1950’den 1980’e kadar 30 yıllık hemşirelik eğitim ve uygulamalarında
gerçekleşen değişiklikler hemşireler için uzmanlaşmayı gerektirdi. Zama
içerisinde lisansüstü hemşirelik programları geliştirildi. 1980 yılından sonra
hemşirelikte yetişen bilim adamları yaptıkları araştırma konularını uygulama
alanından almalı ve sonuçlarını yine uygulama alanına yansıtmaları gerektiğinin
farkına vardı. 1995 yılından sonra da hemşirelikte sorgulayıcı yaklaşım hâkim
oldu.
Türkiye’de hemşireliğin batıdaki gelişimini dikkatle izleyen Besim Ömer
Paşa, Japonya’da ilk defa kadın hasta bakıcı yetiştirmekte uygulanan yöntemi,
ülkemizde de uygulamaya karar verdi. Bireysel girişimleriyle 1911’de
İstanbul’un en tanınmış ailelerine mensup hanımefendileri, derslerini kendisinin
yürüttüğü “Gönüllü Hastabakıcılık Kursu’na” çağırdı. Altı aylık bir eğitimden
sonra öğrenciler sınava alınıp, kendilerine sertifika verildi. Bu kurstan sonra
ilk defa Balkan Savaşı’nda Müslüman Türk kadınlarının hasta bakımına
katılmaları mümkün oldu. 1920 yılında Amerikalılar, İstanbul’da bir Amerikan
Hastanesi açtı ve bugün adı “Amirol Bristol Sağlık Lisesi” olan “Hastabakıcı
Dershanesi” kuruldu. Başlangıçta Türk
aileler çocuklarını bu okula göndermedi. İstanbul’daki azınlıkların çocukları
bu okula gidiyordu. Diğer taraftan Besim Ömer Paşa, 1918’de başlamak üzere
Kızılay Derneği’nin toplantılarında, hiç yılmadan pek çok defa hemşire
yetiştirmenin gerekliliğini gündeme getirdi. Sonuçta 1925’de bugün adı “Kızılay
Özel Hemşirelik Lisesi” olan “Kızılay Hastabakıcı Okulu” açıldı. Buna takip
eden yıllarda hemşirelikte okullaşma çok yavaş gerçekleşti. Daha sonra ilki
1955’de kurulan “Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu” ile hemşirelikte
yüksek öğrenime geçildi.Hemşireliğin Fonksiyonları
Hemşireliğin Fonksiyonları
Hemşireliğin fonksiyonu, doktorun planladığı tedaviyi uygulamak ve
doktora yardım etmek değildir. Doktorun birinci görevi tedavi, ikinci görevi
bakımdır. Hemşirenin ise birinci görevi bakım, ikinci görevi tedavidir.
Hemşirelik fonksiyonları üçe ayrılır;
Ø
Bağımlı
Fonksiyonları: Tedaviyi uygulama, tanı ve tedavi işlemlerine yardım etme
gibi işlemlerdir.
Ø
Bağımsız
Fonksiyonları: Bakım verme, hastaya yardım etme gibi işlevleri yerine
getirmesi, mesleki bilgi, beceri ve yeteneklerini kullandığı fonksiyondur.
Ø
Yarı
Bağımlı Fonksiyonları: Doktorun planladığı tedaviyi uygularken, tanı
işlemlerine yardımcı olurken olası sorunların gelişip gelişmediğini bilgi ve
deneyimleri doğrultusunda izlemek ve gerekli önlemleri almaktır. Örneğin;
hastanın ilacını doktor isteminde belirtilen doz ve zamanda verirken, ilacı
uygulamadan önce ve sonra toksikasyon belirtilerini doktora haber vermesi.
Hemşireliğin İşlevleri
Hemşireliğin İşlevleri
Son yıllarda dünyada ve ülkemizde hemşirelik eğitim ve uygulamalarında
köklü gelişmeler kaydedilmektedir. Artık hemşirelik, geleneksel olarak
algılandığı gibi, sadece hekimin planladığı tedaviyi uygulamak ve hekime yardım
etmek, ona destek vermek değildir. Hemşireliğin temel amacı; sağlığın
korunmasında ve hastalıkların tedavisinde topluma ve hastaya bilgi vermek ve
onların bakımını sağlamaktır.
DSÖ’nün bir yayınında (1993), hemşireliğin işlevleri, dört ana başlık
altında toplanmıştır. Bunlar;
1. Koruyucu, tedavi edici ya da
rehabilite edici amaçlarla bireye/hastaya, aileye ya da topluma hemşirelik
bakım hizmetinin götürülmesi ve bu hizmetin yönetimidir.
2. Hastalar ya da hizmet
sunulanlar ile sağlık bakımı personelinin eğitilmesidir.
3. Sağlık bakım ekibinin etkin
bir üyesi olarak çalışmaktır.
4. Eleştirel düşünce ve
araştırmalar yoluyla hemşirelik uygulamalarının geliştirilmesidir.
Hemşirelik ile İlgili Tanımlar
Hemşirelik tanımı, geçmişi göz önüne alan, günün koşullarına yanıt
verebilen ve geleceğe dönük bir tanım olmalıdır. Aslında her hemşirenin kendi
hemşirelik felsefesine uygun bir hemşirelik tanımı vardır. Günümüzde hemşirelik
liderleri tarafından yapılan hâlâ geçerli olan, bazı hemşirelik örgütleri
tarafından geliştirilen kapsamlı ve genel olarak kabul görmüş pek çok
hemşirelik tanımı vardır.
Bugün hemşirelik bir bilim ve sanat olarak kabul
edilmektedir. Mutlak bir bilim ya da mutlak bir sanat değil, her ikisinin
birleşmesinden oluşan bir uğraştır. Ancak hemşireliğin bunlardan öte üçüncü bir
boyutu daha vardır. Bu, onun alturistik değerler boyutudur. Bu
bedensel, akılsal ve toplumsal olarak yardım isteyen kişilere kendini adamadır.
Hemşirelik bir sanat olarak, hemşirenin yeterli bakım verebilmesi için
teknik açıdan beceri geliştirmesini içerir. Hemşirelik bir bilim olarak ise;
hemşirelik bakım ilkelerinin dayandığı, üzerine temellendiği biyolojik ve
sosyal bilimleri kavraması anlamına gelir. Bu bilimler, insan bedeninin normal
fizyolojik koşullarını ve hastalık sonucu anormal oluşumunu öğrenmeyi kapsadığı
gibi, toplumsal güçlerin sağlık ve hastalık üzerindeki etkilerinin anlaşılması
için gereklidir. Hemşireliğin çağlar boyu gözlenen bir diğer önemli niteliği
ise, insanlığa karşılıksız yardımı, amaç edinmiş olmasıdır.
Florence Nightingale; 1860’da hemşireliği, “hastalığı
iyileştirmek için hasta çevresini düzenleme ve iyileştirme eylemi” olarak
tanımlamıştır.
Virginia Henderson; 1955’te hemşireliğin hâlâ en beğenilen,
modern tanımını yapmıştır. Henderson’a göre, “khemşirenin temel ve benzersiz
görevi, sağlım ve hasta bireylere, sağlıklarının korumaları veya tedavileri
sırasında veya huzur içinde ölmeleri için, yardım eden güç olmaktır. Hemşire bu
yardımı, birey yeterli kuvvet, istek ya da bilgiye sahip oluncaya ve bunları
yardımsız yapabilecek duruma gelinceye kadar sürdürür ve bireyi en kısa zamanda
bağımsızlığa kavuşturmayı amaçlar”. Uluslar arası Hemşireler Birliği (ICN)
Henderson’ın bu tanımını benimsemiştir.
Hemşireliğin Amerikan Hemşireler Birliği (ANA) 1955’de yapılmış tanımı ise,
en kapsamlı tanımdır. ANA’ya göre hemşirelik, “yardım sunan bir meslek olup, bir
meslek olup, bu hizmetleriyle insanların sağlık ve esenliğine katkıda bulunur.
Hemşireliğin hizmet alan bireyler için yaşamsal bir önemi vardır. Hemşirelik
hizmetleri, hastanın kendisi, ailesi veya toplumun başka bir üyesi tarafından
karşılanamayan hizmetlerdir”.
Sağlığı Etkileyen Faktörler
Sağlığı Etkileyen Faktörler
Eğitim, meslek, ekonomik durum, aile yapısı (çekirdek, geniş,
parçalanmış) evlilik örüntüleri (monogami, poligami, akraba evlilikleri),
cinsiyete bağlı roller (kadınlar için; mensturasyon, gebelik, lohusalık,
menapoz), aile planlaması, doğum, çocuk yetiştirme (otoriter, serbest, dengeli
aile), vücut imajında değişim (şişmanlık, zayıflık, boy kısalığı-uzunluğu,
sünnet, kulak deldirme, dövme), kişisel hijyen, giyim, ev koşulları, çevre
temizliği, din, göç, madde bağımlılığı gibi pek çok faktör sağlığı etkileyen
kültürel faktörler arasında yer almaktadır. Kültürel faktörlerin yanı sıra, yaş
cinsiyet, ırk, zeka, kalıtsal nedenler, fiziksel büyüme ve gelişme, vücut
onarım mekanizmaları, psikolojik yapı ve davranışlar, biyolojik, fiziksel ve
sosyal çevre faktörleri gibi sağlığı etkileyen diğer faktörlerde vardır.Sağlığın Sınıflandırılması
Sağlığın Sınıflandırılması
Sağlık
kavramı objektif ve subjektif sağlık olmak üzere ikiye ayrılır.
+ Objektif
Sağlık
Doktor
muayenesi ve tanı testleri sonuçlarına göre belirlenen hastalığın olmamasıdır.
+ Subjektif
Sağlık
Bireyin kendisinin fiziksel, sosyal ve
ruhsal yönden durumunu algılaması halidir. Bu bakış açısına göre, birey, hasta
olmadığı halde kendisini hasta, hasta olduğu halde kendini sağlıklı
algılayabilir. Bu nedenle hemşire hastanın subjektif olarak sağlık anlayışını
bilmelidir.
Sonuç olarak;
bir kişiye sağlıklı diyebilmek için, hem bireyin kendini subjektif olarak
sağlıklı algılaması hem de objektif olarak sağlık olması gerekir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)