HASTANE
ENFEKSİYONLARI (NAZOKOMİYAL ENFEKSİYON)
Hastane enfeksiyonları hasta hastaneye yattığı gün ortaya çıkmaz. En
erken 48-72 saat içerisinde görülebileceği gibi hasta taburcu olduktan sonra da
ortaya çıkabilir.
Floronce Nightingale, büyükşehir hastanelerinde yatan hastalardaki
mortalitenin (hastalanma oranı), hastane dışında tedavi edilen aynı hastalığa
sahip olan hastalarınkinden çok daha yüksek olduğu fark etmiştir.
DSÖ, dünyada her yıl ortalama 190 milyon bireyin hastaneye yattığını,
bunların % 5’inin de hastane
enfeksiyonlarına yakalandığını ve hastaların hastanede kalış sürelerinin
ortalama yedi gün daha uzadığını bildirmiştir.
Hastane enfeksiyonlarının % 95’i bakteri kaynaklıdır.
Özellikle son yıllarda virüs ve mantarlar da hastane enfeksiyonlarına yol
açmaktadır.
Yapılan araştırmalara göre en sık görülen hastane enfeksiyonları
şunlardır;
1. Üriner
sistem enfeksiyonları
2. Cerrahi
yara enfeksiyonları
3. Solunum
yolu enfeksiyonları vs..
Hastane enfeksiyonları hastanın daha uzun süre hastanede kalmasına, bu
yüzden hem hasta hem de hastane açısından büyük ekonomik ve iş gücü kaybına
neden olmaktadır.
Hastane enfeksiyonlarının kaynakları ve bulaşma yolları iki şekilde
olur;
1.Endojen Kaynaklı; Hastanın
derisinde, ağız, burun, boğaz ve bağırsak boşluklarında, varsa enfekte
yaralarından taşıdığı mikroorganizmalar enfeksiyonu oluşturur. Yani mikrobik
yayılım hastanın enfekte dokusundan sağlam dokusuna doğru gerçekleşir.
2.Ekzojen Kaynaklı (Çaprak
Bulaşma); Servisteki diğer hastalar, hastane personeli, refakatçi ve
ziyaretçiler enfeksiyon oluşturabilir.
3.Karışık Bulaşma; Hastada
yukarıdaki her iki yolla enfeksiyonun oluşmasıdır.
Hastane enfeksiyonlarının oluşması ve yayılmasında hastanın kendi durumu
(vücut direnci vs.), tozlar ve sağlık personeli önemli
faktörlerdir.
Hastane
enfeksiyonlarının % 20-50’si önlenebilecek niteliktedir. Bu enfeksiyonların
önlenmesiyle insan sağlığı korunmuş olacaktır.
Hastane enfeksiyonlarının
önlenmesinde; aseptik teknikler, bağışıklama, izolasyon, antibiyotik kullanımı
gereğinde hep birlikte kullanılan, gereğinde bir ya da birkaçına başvurulan
yöntemlerdir.
Enfeksiyonları
önlemede aseptik tekniklerin önemi, mikroorganizmaların varlığının bilinmediği
yıllarda, bugünkü anlamda olmasa da vurgulanmış ve günümüzde kazandığı anlama
ulaşıncaya değin ilginç bir tarihsel gelişim izlemiştir. Büyük İskender’in
askerlerini çıkartıları ile bulaşmadan korumak için, kamp yerini her gün
değiştirdiği, ordunun içme suyunu kaynattırdığı ve hayvan çıkartılarını
gömdürdüğü bilinmektedir. Hipokrat, yaralının ve cerrahların ellerinin kaynamış
su ile yıkanmasının yara tedavisinde önemli olduğunu savunmuştur.
Sonuç itibariyle;
1850-1900 yılları arasında sağlık personeli aseptik teknikleri uygulamışsa da,
II. Dünya Savaşı’ndan sonra yeterince eğitilmemiş sağlık personelinden
yararlanılırken, penicilin ve antibiyotiklere güven ve yoğun kuralsız kullanımı
ile asepsi ilkelerinden uzaklaşılmıştır. Mikroorganizmaların antibiyotiklere
karşı direnç kazanması nedeniyle aseptik tekniklerin göz ardı edilmesi şimdiki
sonuçlara neden olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder